Roman nasıl yazılır? Roman yazmak… Kulağa nasıl geliyor? Büyüleyici ama biraz ürkütücü, değil mi? Bu yazıyı okumaya başladığınıza göre büyük ihtimalle yazmaya başlamak için içten bir istek duyuyorsunuz ama nereden başlayacağınızı kestiremiyorsunuz. Emin olun hepimiz aynı yoldan geçtik. Roman yazma sürecini olabildiğince net ve pratik bir şekilde anlatmaya çalışacağım. Hazırsanız, kahvenizi (ya da çayınızı) alın ve hayal dünyasına birlikte dalalım.
İlk romanımı yazmaya başladığımda en çok zorlandığım şey, nereden başlayacağımı bilememekti. Bu yüzden size ilk tavsiyem: Mükemmel olmak için kendinizi zorlamayın. İlk taslak her zaman kusurludur ve öyle de olmalı.
Roman yazma yolculuğuna çıkmayı düşünüyorsanız, öncelikle bir düşünün: Neden yazmak istiyorsunuz? Belki bir hikâye anlatmak, belki dünyaya kendi bakış açınızı sunmak… Her ne sebeple olursa olsun başlamak için en önemli şey tutku. Ancak tutku tek başına yeterli değil, bir yöntem de gerekli. İşte benim önerilerim:
Her şey bir fikirle başlar. Ama sakin olun, aklınıza bomba gibi bir şey gelmesi gerekmiyor. Bazen en basit fikirlerden harika hikayeler çıkar. Başlangıçta romanınızın temelini atarken çok derinlere inmek gerekmiyor. Hedefiniz basit: Bir fikir, bir hikâye! Hangi türde yazmak istediğinize karar verin. Fantastik bir dünya mı? Aşk dolu bir roman mı? Gerilim dolu bir polisiye mi? Başlangıç noktanız bu olacak. Ama “Neden” sorusunu unutmayın. Hangi duyguyu anlatmak istiyorsunuz? Bu sorunun cevabı romanın ruhunu oluşturacak.
Her güzel roman, güçlü bir fikirle başlar. Benim için en etkili yöntem, “Ya şöyle olsaydı?” sorusunu sormak. Örneğin:
Bu tür sorular zihninizde hikâyenin ilk tohumlarını ekecektir. Sizi heyecanlandıran bir fikir bulduğunuzda bir yerlere not alın. Hatta şöyle bir sır vereyim: İyi bir fikir çoğu zaman size “Bu romanı yazmazsam aklımı kaybedeceğim” dedirtir.
İpucu: Hızlıca küçük bir hikâye fikri yazın. Bu, sadece birkaç satır olabilir. Henüz her şey tam şekil almasa da bir başlangıç noktanız olacak. Kendinize “Hikayem ne anlatıyor?” diye sorarak yazmaya devam edin.
Bir romanı unutulmaz kılan şey genellikle hikayesi değil, karakterleridir. Ana karakterinizi bir düşünün. O kim? Karakterlerime hayat verirken onları gerçek kişiler gibi düşünüyorum. Neleri sevdikleri, nelerden korktukları, kimle savaştıkları, kimle dost oldukları… Bu detaylar birer bulmaca parçası gibi. İyi bir karakter, okurun zihninde canlı kalacak ve roman ilerledikçe okur onunla bağ kuracak. Karakterlerime dair şu detayları bir deftere not ederim;
Karakterleriniz ne kadar gerçek hissederse, hikayeniz o kadar inandırıcı olur. Bunu biraz arkadaş edinmek gibi düşünün. Karakterlerinizi tanımadan hikayenizi anlatamazsınız. İsterseniz küçük bir egzersiz yapın: Karakterinizin günlük rutinini yazın ya da en son gittiği tatili hayal edin. Çok eğlenceli bir süreç, tavsiye ederim.
İpucu: Her karakter için kısa bir profil oluşturun. Fiziksel özelliklerinden tutun da iç dünyalarına kadar. Onları anlamaya çalışın. Hangi hayalleri var? Korkuları neler? Kendi iç çatışmalarını nasıl çözebileceklerini düşünün.
Bütün bu fikirler, karakterler ve temalar ortaya çıktıysa şimdi sıra hikayenizin akışını şekillendirmeye geldi. Bir romanın iskeleti olan olay örgüsü, sizi ve okurunuzu hikâyeye bağlar. Olaylar karışık ve anlaşılmazsa hem siz kaybolursunuz hem de okur kaybolur.
İlk başta karmaşık planlar yapmaya gerek yok ama bir “Bölüm başlıkları” taslağı oluşturun. Bu başlıklar hikayenizin ana olaylarını işaret edecek. Olayları sırasıyla düşünün ve her bir bölümde ne olacağına karar verin.
Size bir sır vereyim: En “spontane” görünen romanlar bile genellikle iyi planlanmıştır. Ben şöyle bir yöntem izliyorum:
Bir roman yazarken okuyucuyu gerçek dünyadan koparıp kendi yarattığınız dünyaya çekmek gibi bir görev üstlenirsiniz. Bu dünya ister fantastik ister tamamen sıradan bir mahalle olsun, detaylarıyla anlam kazanır.
Dünya inşa etmek demek, okuyucunun hikâyeyi gözüyle görmesini, kulağıyla duymasını ve kalbiyle hissetmesini sağlamak demektir.
İpucu: Olayları, “Başlangıç, ortada bir şeyler oluyor, sona doğru ilerliyoruz” şeklinde üç ana kısma ayırın. Romanınızda bir dönüşüm ya da büyük bir çatışma olmalı.
Hadi dürüst olalım; hepimiz bir noktada, hikâyenin ortasında sıkışıp kalıyoruz. Bunun önüne geçmenin en iyi yolu hikayenizin iskeletini önceden çıkarmaktır. Bunun için üç temel soruyu kendinize sorun:
Bu adım, yazarken yönünüzü kaybetmemenizi sağlar.
İşin en keyifli kısmına geldik: Yazmaya başlamak. İşin sırrı, mükemmel bir ilk taslak yazmaya çalışmamak. Size şunu söyleyeyim: İlk taslak, sadece hikayenizin “ham hali”. Hatalar mı var? Olsun. Sahne çok mu uzun? Hiç sorun değil. Önemli olan, hikayenizin kalbini kâğıda dökmek. Gerisi zamanla güzelleşecek. Kendinize “Bunu yazdıktan sonra tekrar gözden geçireceğim” demek, yazma sürecinizi rahatlatır.
İpucu: Yalnızca yazın. Günlük 500 kelime bile bir başlangıçtır. Yazma sürecinde ne kadar rahat ederseniz o kadar hızlı ilerlersiniz.
Samimi bir itirafta bulunayım: Ben en verimli yazılarımı gece yarısından sonra, kedim kucağımda uyurken yazıyorum. Sizin de kendinize özel bir rutininiz olmalı. Önerilerim:
Evet, bir roman yazıyorsunuz. Uzun anlatımlar, betimlemeler elbette ki çok önemli. Ama unutmayın, karakterleriniz de var. Onları konuşturmak, onların dünyasını anlatmak, okuyucuya çok şey söyler. Diyaloglar, karakterlerin içsel çatışmalarını, hedeflerini, korkularını ve tutkularını gösteren en önemli araçlardan biridir.
İpucu: Konuştukları şekilde karakterlerin kişiliklerini belirleyin. Sözlerinin altındaki anlamı çıkarın. Ayrıca, diyalogların yalnızca bilgi vermek için kullanılmadığını unutmayın. Diyaloglar, karakterlerin dünyayı nasıl algıladıklarını gösterir.
Burası çok önemli: İlk taslağınızı yazarken mükemmeliyetçi olmayın. Ben ilk romanımın ilk taslağını yazarken sürekli geriye dönüp düzeltmeler yapıyordum. Bu hem motivasyonumu düşürdü hem de süreci uzattı. Şimdi anlıyorum ki kötü bir ilk taslak, yazılmamış mükemmel bir romandan çok daha değerli.
İlk taslağı bitirdiniz mi? Harika! Bu aşamada ne yapacağınız konusunda biraz tereddüt edebilirsiniz ama endişelenmeyin, bu son derece normal. Yazdıktan sonra düzenleme yapmak, romanın hayat bulacağı an. İyi bir editör olmak, yazdığınız her kelimenin anlamını sorgulamak demek. Şimdi biraz geri çekilin ve bir süre yazdıklarınıza bakmayın. Kendinize zaman tanıyın. Daha sonra hikayenize döndüğünüzde yeni bir gözle okumanız kolaylaşır.
İşte size tecrübeyle sabit bir gerçek: Asıl roman yazma işi, düzenleme aşamasında başlar. Ben şöyle bir süreç izliyorum:
Düzenleme sürecinde şunlara dikkat edin:
Unutmayın, roman yazmak aslında yazmak kadar “yeniden yazmak” işidir.
İpucu: İlk düzenleme, romanda neyi anlatmak istediğinizi gözden geçirme aşamasıdır. Sonra dil bilgisi hataları ve anlatım bozuklukları gibi ikinci düzeltmelere geçebilirsiniz.
Bir itirafta daha bulunayım: Benim de bazen günlerce tek kelime yazamadığım zamanlar oluyor. Bu gayet normal. Böyle zamanlarda:
Hikayeniz hazır olduğunda onu paylaşma vakti gelir. İlk okuyucularınız yakın arkadaşlarınız ya da güvendiğiniz bir yazı grubunuz olabilir. Eleştirilerden korkmayın; her biri sizi bir adım ileri taşıyacak.
Evet, romanınızı yazdınız. Şimdi dünyaya sunma zamanı. Yayıncılarla görüşmeler yapabilir ya da kendi yayınınızı yaratabilirsiniz. Yayın süreci biraz stresli olabilir, ancak bu süreç de hikayenizin bir parçasıdır.
İpucu: Kitabınızın hedef kitlesini iyi belirleyin ve doğru pazarlama stratejisi oluşturun. “Evet, ben de buradayım” demek, yazarı yazın yolculuğunda sürekli motive eder
Roman yazmak, uzun ve zaman zaman zor bir yolculuk. Kendinizi ve dünyayı yeniden keşfettiğiniz bir macera. Bu yolculuk sizi sadece bir yazar değil, aynı zamanda hayal gücüyle daha derin bağ kurmuş biri haline getirir. Roman yazma süreci bir maraton gibidir. Acele etmeden, adım adım ilerlemeniz gerekir. Her adımda öğrenmeye açık olun. Yazdıkça gelişeceğinizi aklınızdan çıkarmayın. O yüzden cesur olun ve hayal gücünüzü serbest bırakın.
Yılların bana öğrettiği en önemli şey, her yazarın yolunun kendine özgü olduğudur. Bu rehberi kendi tarzınızı bulma yolunda bir başlangıç noktası olarak kullanın. Kendinize güvenin ve yazma tutkunuzu hiçbir zaman kaybetmeyin. Her büyük yazar bir zamanlar “Acaba yapabilir miyim?” diye düşünen bir başlangıç yazarıydı.
Son olarak şunu hatırlatmak isterim: Yazarlık bir meslek değil, sadece bir tutku. Gerçekten içten bir hikâye anlatmak istiyorsanız, size engel olabilecek hiçbir şey yok.
Yukarıdaki 15 maddeyi, bir yazarlık atölyesi eğitimi gibi 15 ayrı derste anlattığım yazımı okumanızı öneririm;
Roman Yazma Dersleri: Detaylı 15 Ders
Yaratıcı Yazma Teknikleri yazıma da göz atabilirsiniz.
Hayat bir yazar için sonsuz bir ilham kaynağıdır; her insanın hikâyesi kendine özgüdür ve anlatılmaya…
Bir önceki Roman Nasıl Yazılır? Yeni Başlayanlar İçin Rehber yazımda, roman yazma tekniklerinden bahsetmiştim. Özellikle…
Yaratıcılığın tılsımı kelimelerin gücünde saklıdır. Ama şunu kabul edelim: Herkes o büyülü kelimeleri kolayca bulamaz.…
Kitap yazdırmak istiyorum ama nasıl? Diyelim ki kafanızda yıllardır dönen bir hikâye var. Belki de…
Yazar koçu, her nedense gölge yazar ile veya gölge yazarlıkla karıştırılan bir kavram. Peki, ikisi…
Herkesin hayatı birbirinden değerli anılar ve deneyimlerle doludur. Bu anılar sadece bireysel birikimlerden ibaret değil,…