
Bir karakter bir şey ister. Ama karşısına bir engel çıkar. Tam olarak bu noktada başlar hikâye. Çünkü edebi metin dediğimiz şey aslında arzuyla engelin birbirine çarpa çarpa bizi sürüklediği bir yolculuktur. Adı üstünde: Çatışma.
Hikâyeyi hareket ettiren, karakteri değiştiren, okuru peşinden sürükleyen şey de tam olarak budur.
Çatışma Nedir, Ne Değildir?
Çatışma, karakterin içini yakıp kavuran şeydir. Onu karar vermeye zorlayan, kendini sorgulatan, değişmesine neden olan şeydir. Dışarıdan bir düşman gibi görünse de çoğu zaman asıl savaş içeride yaşanır.
Çatışma sadece aksiyon değil; dönüşümdür, anlamdır. Bir romanda, öyküde ya da senaryoda çatışma yoksa, hikâye sadece olan olayların sıralanmasından ibaret kalır. Bu da ancak bir olay raporu olur, edebiyat değil.
Her Şey Arzuyla Başlar
Bir karakter bir şey ister. Aşık olmak ister, özgür olmak ister, intikam almak ister, kendini ispatlamak ister… İstediği şey illa büyük olmak zorunda da değil; sadece huzur, sadece kaçmak, sadece unutmak bile olabilir. Ama her arzuya karşılık bir engel gelir.
Bu engel bazen başka bir karakterdir, bazen toplum, bazen doğa, bazen kader… Bazen de karakterin kendisi. İşte bu arzu ve engelin çarpıştığı yer, çatışmadır.
Ne Tür Çatışmalar Var?
1) İç Çatışma: İnsan Kendine Engel Olur
Karakterin kendi içinde yaşadığı kavga.
İkilem, pişmanlık, korku, suçluluk, bastırılmış arzular…
İç çatışma derinleştikçe karakter daha insan olur, okur da ona daha çok bağlanır.
Raskolnikov’un vicdanıyla boğuştuğu “Suç ve Ceza” bunun tipik örneğidir.
2) Kişiler Arası Çatışma: İki İrade Çarpışır
Bu en tanıdık olanı. İki karakterin arzuları birbirine zıttır. Kazananın bir diğeri pahasına var olması gerekir.
İyi-kötü gibi basit formüllere mahkum olmak zorunda değil; bazen iki haklı insan karşı karşıya gelir ve asıl mesele hangisinin haklı olduğu değil, neyi feda edeceğidir.
Hamlet’in amcasıyla yaşadığı hesaplaşmayı düşün: bu sadece bir taht kavgası değil, bir varoluş hesaplaşmasıdır.
3) Toplumla Çatışma: Birey Sisteme Direnir
Toplumun kurallarıyla karakterin arzusu çelişiyorsa, işte orada başka bir tür çatışma başlar. Bu bazen politik, bazen kültürel, bazen cinsiyet temelli olabilir.
Karakter ya boyun eğecek ya da sistemle savaşacaktır.
Madam Bovary, evliliğin içine sıkışmış bir kadının dışavurumudur.
4) Doğayla Çatışma: Hayatta Kalma Mücadelesi
Karakter doğaya karşı tek başına. Açlık, fırtına, ölüm, yalnızlık… Burada mesele sadece fiziksel mücadele değil, insanın sınırlarını zorlayan bir ruhsal yolculuktur da.
Yaşlı Adam ve Deniz’de Santiago sadece bir balıkla değil, varlığıyla savaşır.
5) Kaderle Çatışma: Yazgıya Başkaldırı
Kimi karakterler kaderle kavgaya tutuşur. Bu mitolojik ya da trajik anlatılarda sık görülür. Kahraman ne kadar kaçarsa kaçsın, yazgı onu yine de bulur. Ama bu kaçış bile anlamlıdır.
Oidipus’un tüm çırpınmaları aslında yazgısını gerçekleştirmeye hizmet eder.
İyi Bir Çatışma Nasıl Kurulur?
Önce karakterin ne istediğini netleştirin. Sonra da bu isteğin önüne ciddi ve inandırıcı bir engel koyun.
Ama en önemlisi şu: bu engel karakteri zorlamalı.
Zorlamayan çatışma, hikâyeyi taşımaz. Karakterin karar vermesi gereken anlar olmalı. Yanlış kararlar almalı. Bedel ödemeli. Değişmeli. Yoksa okur da onun yolculuğuna inanmaz.
Çatışma tek sahnelik bir olay değildir. Katmanlıdır, büyür, gelişir, karakter dönüşür. Dönüşüm varsa, okur etkilenir.
Peki Çatışmasız Hikâye Olur mu?
Denenebilir. Hatta bazı deneysel metinlerde, anı anlatılarında ya da şiirsel metinlerde bu tercih edilir.
Ama klasik hikâye yapısı söz konusuysa: Hayır.
Çatışmasız hikâye, içi dolmamış bir bavula benzer. Şekli vardır ama ağırlığı yoktur.
Hikâyenizi hatırlanır kılan, karakterin ne kadar büyük bir engelle yüzleştiği değil, bu engelin onu neye dönüştürdüğüdür.
Ve unutmayın: Okur, karakterin başına ne geldiğiyle değil, karakterin kim olduğuyla ilgilenir.