Gölge Yazarlık Ücretleri Neden Bu Kadar Değişken?

    Gölge Yazarlık Ücretleri Neden Bu Kadar Farklı

    Kitap yazdırmak isteyenlerin kafasını en çok karıştıran konulardan biri, bu işin fiyatlandırması oluyor. “Aynı uzunlukta, aynı türde iki kitap nasıl bu kadar farklı fiyatlara yazdırılabiliyor? Gölge yazarlık ücretleri neden bu kadar farklı?” diye düşünen çok. Haklılar. Çünkü internete girip şöyle bir taradığınızda aynı türde kitaplar için çok farklı rakamlar görüyorsunuz. Ücretlerin gölge yazardan gölge yazara değişmesinin dışında, aynı gölge yazarın benzer işler için farklı fiyatlar çıkarması da söz konusu. Bu da kafa karışıklığına neden oluyor doğal olarak.

    Açık konuşayım, bu soruya net bir tarifeyle cevap vermek imkânsız. Çünkü her kitap, her yazar, her hikâye farklıdır. Her projenin içindeki duygu, anlatım derinliği, yazardan beklenti… Hepsi farklı. 

    Yıllardır bu işi yapıyorum. Bugüne kadar farklı türlerde, farklı tonlarda, onlarca insanın kitabına ruh vermeye çalıştım. Şunu çok net söyleyebilirim: Bir kitabın fiyatını asıl belirleyen şey sayfa sayısı ya da kelime miktarı değil. O sayfaların içine konan emek, dikkat, sezgi, dil ve beyin işçiliği. 


    Gölge Yazarlık Göründüğü Kadar Kolay Değil

    Yazar olmak zordur. Kimi zaman hayatını, duygularını, geçmişini, korkularını, hayallerini cümle cümle dökmek gerekir kâğıda. Ama bir başkası için yazar olmak… işte o, daha başka bir zorluktur. Gölge yazarlık çoğu insanın sadece “başkası adına kitap yazmak” zannettiği ama perde arkasında çok daha karmaşık, çok daha yorucu ve çok daha disiplinli bir uğraştır. 

    Zannedilenin aksine, gölge yazar sadece “yazar” değildir. Aynı zamanda bir dinleyicidir, bir araştırmacıdır, bir terapisttir, bir editördür, bir hayalet gibi başkasının zihin odalarında dolaşır. Çoğu zaman, bütün bu emeğin sonunda ismi bile geçmez. 


    Her Kitap Aynı Yoğunlukta Yazılmaz

    Kitap yazdırma sürecine yeni adım atan pek çok kişi, ilk görüşmede şunu sorar: “Kaç sayfa kitap yazdırmak istesem, kaça mal olur?” Elbette sayfa sayısı fiyatı etkiler. Ancak tek ve belirleyici faktör o değil. Tıpkı bir ressamın, “Tuval 50×70, o zaman her tablo aynı fiyattadır” demeyeceği gibi… 

    Bazı kitaplar vardır, neredeyse su gibi akar. Yazar adayı ne anlatmak istediğini bilir, dili sadedir, yapının iskeleti bellidir. Ben de kalemi alır almaz yola çıkarım; karakterler fazla direnmez, olaylar kendiliğinden şekillenir. Bu tür projelerde yazım süreci görece kısa ve rahattır. Fiyat da buna göre daha makul kalabilir. 

    Ama bazı kitaplar var ki… İşin içine yalnızca yazı değil, sezgi, analiz, hatta psikolojik derinlik girer. Bazen bir cümleyi kurmak için bir saat düşünürüm. Çünkü yazar adayı sadece bir hikâye anlatmak istemiyordur; bir duygu bırakmak, bir ruh hâlini yaşatmak ister. Böylesi bir projede kelimeleri döşemek değil, o duvarı sabırla örmek gerekir. 

    Bu da doğrudan maliyete yansır. Çünkü burada artık sadece “yazma” değil, “yaratma” devrededir. Yaratıcılığın zamanı, sabiti yoktur. Sayfayla değil, emekle ölçülür. 


    Her Yazarın Beklentisi ve İstediği Doku Farklıdır

    Her yazar adayı aslında farklı bir şey hayal ediyor. Kimisi “Yalın olsun, anlaşılır olsun, okuyucu kolayca okusun” der. Onun için akıcılık ön plandadır. Ama başka biri der ki “Benim kitabım edebi dursun, cümleler biraz dolansın, derinleşsin, okuru içine çeksin.” 

    Bu yüzden bir gölge yazar olarak sadece yazmakla kalmam, aynı zamanda hayal edilen tonu da çözmeye çalışırım. Yani yazının ritmini, sesini, rengini bulmak gerekir. Bu işçilik de sadece sayfa sayısına bakılarak fiyatlandırılamaz. 

    Bazı metinlerde okur gibi yazarım; tempolu, kolay anlaşılır bir dil kurarım. Ama bazı kitaplarda adeta bir kuyumcu gibi çalışmam gerekir. Cümleye o eski zaman havasını katmak, karakterin iç dünyasını öyle bir anlatmak gerekir ki, kelimenin melodisi bile önem kazanır. 

    Hâliyle beklenti ne kadar karmaşık ve rafineyse, süreç o kadar uzar. Bu da fiyatı etkiler. Çünkü o kitap artık sadece “hikâyesi olan bir metin” değil, aynı zamanda “dokusu olan bir metin” hâline gelir. Doku, zamanla örülür. 


    İki Proje de Otobiyografi Olabilir, Ama…

    Otobiyografi deyince ilk anda sanki standart bir format canlanıyor insanın kafasında, değil mi? Ama ben her yeni otobiyografi projesinde aslında bambaşka bir yazınsal evrene girdiğimi fark ediyorum. Çünkü mesele sadece “ne oldu”yu anlatmak değil; “nasıl anlatmak istediği”dir asıl farkı yaratan. 

    Bazen biriyle çalışıyorum, anlatmak istedikleri çok net: Nerede doğmuş, hangi okullara gitmiş, ne iş yapmış, nerede zorlanmış… Klasik bir çizgide ilerleyen bir hayat hikâyesi. O tür metinlerde yapı zaten bellidir. Ben onu anlaşılır ve akıcı şekilde anlatmaya odaklanırım. 

    Ama bazen danışan der ki, “Benim hayatım roman gibi. Anlatacağım ama herkes kendi hikâyesini de bulsun içinde.” Bu noktada artık sadece bir yaşam öyküsü değil, bir atmosfer kurmam gerekir. Zamanın ruhunu yakalamalıyım, yaşananların hissini aktarmalıyım. Yer yer roman kurgusu gibi çalışırız; bölümler, zaman sıçramaları, hatta metaforlar kullanırız. 

    Bu iki yaklaşım arasında ciddi bir emek ve zaman farkı vardır. İkisi de otobiyografidir, evet. Ama biri belge gibidir, diğeri ise edebi bir esere dönüşür. Bu yüzden sadece kitabın türüne bakarak fiyat biçmek yanıltıcıdır. Her yaşam, anlatılma biçimiyle birlikte anlam kazanır. 


    Ne Kadar Edebiyat, O Kadar Efor

    Edebi metin her zaman daha fazla dikkat, ince işçilik ve yazar sezgisi ister. Diyelim ki bir roman yazdırmak istiyorsunuz ama beklentiniz sadece olayların peş peşe aktarılması değil. İçsel monologlar olsun, karakterin psikolojik dönüşümleri okuyucuya hissettirilsin, atmosfer duygusu cümlelerde yansısın… Bu durumda sıradan bir anlatımın çok ötesine geçiyoruz. 

    Bu da benim açımdan daha çok düşünmek, daha çok silmek, tekrar tekrar yazmak ve okurun zihninde yankı uyandıracak kelimeleri seçmek anlamına geliyor. Elbette bu tür bir çalışmanın fiyatı da daha fazla oluyor. Çünkü sadece zamanımı değil, ruhumu da katmam gerekiyor o satırlara. 


    Sayfa Sayısı Her Şeyi Belirlemez

    “Kaç sayfa olacak bu kitap?” 

    Sanırım en sık duyduğum sorulardan biri bu. Doğal olarak hemen ardından şu gelir: “O zaman yaklaşık şu kadar tutar, değil mi?” Ama işin aslı şu: Sayfa sayısı, fiyatı etkileyen tek faktör değil. Hatta bazen en önemsiz olanı bile diyebilirim. Çünkü bir sayfanın içeriğiyle diğerininki arasında dağlar kadar fark olabilir.

    Bazen 100 sayfalık bir kitap, anlatımın karmaşıklığı ve üzerinde yapılan revizyonlar nedeniyle 300 sayfalık bir romana denk gelir. Cümleleri tek tek işlemek, karakterin içsel çelişkilerini sezgisel biçimde yansıtmak, olay örgüsünü kırılma anlarına göre yeniden inşa etmek… Bunlar zaman ve dikkat ister. 

    Benim için bir kitap sadece “ne kadar uzun” değil, “ne kadar derin” sorusuyla ölçülür. İşin içine emek girdiğinde, ölçü cetveli sayfa değil, zaman ve dikkat olur. 


    Projeye Özgü Beklentiler Fiyatı Etkiler

    Her danışan aynı değildir. Kimisi detaylı sahne planı yapar, karakterlerini önceden tasarlar, hatta bölüm bölüm ne olacağını anlatır. Kimisi ise sadece “Benim bir hikâyem var ama nasıl başlayacağımı bilmiyorum” der. İlki için işin büyük kısmı yazımda yoğunlaşır. İkincisi içinse önce uzun uzun sohbet etmek, danışanı anlamak, onu tanımak gerekir. 

    Bazılarıyla danışmanlık süreci uzundur: önce hayat öyküsü dinlenir, sonra anlatmak istediği şeyin özü anlaşılır, ardından o öz roman formuna dönüştürülür. Bu da gölge yazarın sadece bir yazan değil, aynı zamanda bir gözlemci, bir ruh tercümanı olmasını gerektirir. Bu süreçler de ücretlendirmede belirleyici olur. 


    Okumak Yetmez, Derinlemesine Araştırmak Gerekir

    Bazı kitaplar beni araştırmaya mecbur bırakır. Özellikle bilimsel altyapısı olan kitaplarda konuyla ilgili yüzlerce makale, kitap, blog yazısı, video izlemem gerekir. Bir bölüm yazmak, bazen günlerce okumak anlamına gelir. Yani kitap yazmanın yanında, bir yandan da yüksek lisans tezi yazıyormuş gibi hissederim kendimi. 

    Araştırma süreci yalnızca zaman değil, zihinsel emek de ister. Bu yoğunluk çoğu zaman beyin yorgunluğuna neden olur. Çünkü sadece bilgi toplamak değil, o bilgiyi anlamak, damıtmak ve hedef kitlenin anlayacağı dile çevirmek gerekir. 


    Bazen O Yeri Gidip Görmek Zorundayım

    Roman yazıyorsam ve hikâyenin geçtiği yer gerçek bir lokasyonsa, o coğrafyayı tanımam gerekir. Sokaklarında yürümem, kokusunu almam, sesini dinlemem, kafelerinde oturmam, esnafından alışveriş yapmam, insanlarıyla konuşmam gerekir. Örneğin Datça’da geçen bir aşk romanı yazıyorsam, Datça’nın sadece kumsalını değil, rüzgârını da tanımalıyım. Bunu okuyucuya hissettirmek istiyorsam, hissetmem şart. 

    Bu da ek zaman ve para demek. Bazen bir bölümü yazmak için bir yolculuğa çıkmak gerekir. 


    Zihinsel ve Duygusal Emeğin Hesaba Katılmayan Bedeli

    Gölge yazarlık dediğimiz şey, sadece yazmak değil. Bazen insanların en mahrem anılarına, en kırılgan taraflarına, en karanlık çıkmazlarına giriyorsun. Anlatmaktan çekindikleri anıları, ilk defa biriyle paylaştıkları duyguları sana teslim ediyorlar. Ben de o anlara sadece kulak vermiyorum; içimde bir yerde onların yükünü de taşıyorum. 

    Bu görünmeyen ama yoğun duygusal emek, fiyatlara asla yansımaz. Fakat o emek olmadan da kitap olmaz. 

    İşin tuhafı, ben bunu bir şikâyet olarak söylemiyorum. Aksine… Belki de bu işin en anlamlı tarafı tam olarak burası. İnsan ruhuna eşlik etmek. Onu yazıya dökmek. Onun adına ama kendi sezgilerimle… 

    Ama şunu da söylemem gerekir: Bu işin bedelini sadece kelimeler belirlemez. Bu yüzden kitap yazdırmak isteyen biriyle çalışırken, yazarlık emeğini sadece klavye başındaki zaman olarak değil, zihinsel ve duygusal yatırım olarak da konuşmalıyız. Çünkü kitap dediğimiz şey, çoğu zaman bir iç yolculuğun somut hali. 


    Fiyat Etiketi Değil, Emeğin Haritası

    İşimi yaparken her projeye aynı gözle bakamam. Her kitabın arkasında, rakamlarla ölçülemeyecek kadar çok şey var: Bir başka insanın dünyasına duyulan saygı, onun hikâyesini en doğru şekilde anlatma çabası, geceleri uykunu kaçıran sahneler, haftalarca zihninde dönüp duran bir cümle… 

    Her kitap kendi derinliği, dili, yapısı ve sesiyle gelir bana. Yazdıkça şekillenir. Kimi kitap kolay akar, kimi ise dirençlidir, emek ister. Fiyatı belirleyen asıl şey sayfa değil, o sayfaların içine dökülecek ruh ve zihin emeğidir. 

    Çünkü benim için önemli olan, sadece bir kitap yazmak değil, onun gerçekten sizi anlatması.