
Aslında bilinçli tercihim olmadı gölge yazarlık; kendimi içinde buldum diyebilirim. 2006 yılının ortalarında, o dönem köşe yazıları da yazdığım bölgesel bir gazetenin okuyucularından bir beyefendi, “Yazılarınızı, işlediğiniz konuları, üslubunuzu, anlatım dilinizi çok beğeniyorum. Anılarımı kitap haline getirmek istiyorum ama sizin kadar güzel ifade edemiyorum. Ben anlatsam da siz kendi tarzınızla yazsanız olur mu?” diyerek geldi bir gün. İşim gereği zaten bol bol röportaj yapıp başkalarının anlattıklarını kaleme aldığımdan, fazla düşünmeden kabul ettim. Kitapta herhangi bir şekilde ismim yer almadı. Bu anlamıyla gölge yazar olarak ilk yaptığım işti diyebilirim. Aynı dönemde bazı politikacıların basın açıklamalarını yazıyordum. Çalıştığım isimlerden birine bir kitap yazmam istendi. Sonrası, benzer projeler için kulaktan kulağa önerilerle devam etti ve bir gün kendimi roman yazarken buldum.
Bugüne dek otuzun üzerinde kitap yazdım. Bu çalışmalar sırasında gördüğüm şu oldu: İnsanların anlatacak hikayeleri, acıları, deneyimleri, düşleri, fikirleri var ama bunları anlatabilecek ya zamanları yok ya da yazarak ifade edebilme yetileri. Yazmak, tıpkı spor gibi, sanat gibi, ezber gibi, hesaplama gibi bir yetenek. Nasıl ki herkes çok iyi bir sporcu olamıyor, iyi şarkı söyleyemiyor, iyi tasarım yapamıyor, iyi bir marangoz olamıyorsa, yazma konusunda da aynı durum geçerli. Bu bir eksiklik veya utanılacak bir şey değil. Öyle olsa, Dostoyevski bu kadar özel ve önemli bir edebiyatçı olmazdı; herkes gibi yazabilen sıradan biri olarak kalırdı, tarihe bile geçmezdi. İşte tam bu düşünceyle, yazmak isteyen ama kafasındakileri bir türlü toparlayıp yazıya dökemeyenlerin, o değerli hikayelere sahip insanların kalemi olmak hoşuma gitti. “Evet, bu mutlaka anlatılmalı” dediğim hikayeler dinledim. O hikayelerin toparlayıcısı olarak, belki ben yazmasam sahibiyle birlikte mezara gidecek veya torunlara kulaktan kulağa anlatılacak ama üç beş kişilik çevrede bilinecek hikayeleri, fikirleri geniş kitlelerle buluşturabilmiş olmanın sevincini yaşadım. Bizlere sık sorulan “Başkalarının kitaplarını yazmak, senin yazdığın kitabın altında başkasının imzasının bulunması seni rahatsız etmiyor mu?” sorusuna, tam da bu nedenle “Hayır” diyorum gönül rahatlığıyla.